MEKANLARI YAŞATAN KARELER / GLOBER DERGİSİ RÖPORTAJI, KASIM 2015
1999 yılından bu yana fotoğraf çeken Ziya Tacir, 2011 yılından bugüne üç kişisel sergi açmış, birçok toplu sergiye katılmış. Önceki iki sergisinde de olduğu gibi, son sergisi ‘People’s Palaces’ taki (Halk Sarayları) fotoğraflarında yakaladığı derinlik algısıyla yaşayan fotoğraflar yaratmayı başaran Tacir, çektiği karelerin öyküsünü anlatıyor.
- Mekanlar neden bu kadar çok ilginizi çekiyor?
- Çocukluğumdan bu yana mimari olarak etkileyici mekânlara ilgi duyuyorum. Özellikle bu yapılar terk edilmiş ve yalnızlığa bürünmüşse daha da çok ilgimi çekiyor. Ancak fotoğraf konusu belirlerken kendime herhangi bir sınır koymuyorum.
- Her bir fotoğrafınız, özellikle perspektif açısından, karşı karşıya geldiğimiz anda bizi mekânın içine alıveriyor. Üç boyutlu gibiler. Yerleri göstermek yerine yaşatmayı mı seçiyorsunuz?
- Fotoğraflarımda üç belirleyici özelliğe dikkat ediyorum. Simetri, derinlik ve detay... Aynı zamanda yumuşak tonlar kullanarak fotoğraflarımın daha çok resim gibi algılanmasını sağlıyorum. Bu sayede terk edilmiş, gözden düşmüş veya içinde yaşanıyorsa bile dikkat etmediğimiz mekânlardaki güzellikleri ortaya çıkarmaya çalışıyorum.
- Fotoğraflarınızla zaman yolculuğu mümkün! Kişi karedeki mekânın geçmişinden hareket eden bir trene binip kendi geçmişinin istasyonunda inebilir. Fotoğraflarını çektiğiniz mekânlarda siz neler hissediyorsunuz?
- Çekimler öncesi çok araştırma yapıyorum ve çekim öncesi keşiflerde bulunarak mekânı hissetmeye çalışıyorum. Seçtiğim mekânlar bana çok büyük bir heyecan veriyor. Bu heyecanı fotoğraflarıma da yansıttığımı düşünüyorum.
- ‘Bomonti’ ve ‘Rum Yetimhanesi’ serisindeki her bir kare çok hüzünlü... Bu serinin ardından geçtiğimiz Eylül açılan serginiz ‘People’s Palaces’ ise daha renkli, yaşıyor ve umut veriyor sanki. Fotoğraf serilerinizin içeriği neden değişti?
- İçerikten ziyade bence en büyük fark ilk iki mekânın terk edilmiş ve son mekânların halen yaşanan, aktif kullanılan yerler olması. Bu fark bence fotoğraflara yansıyor. Bomonti ve Rum Yetimhanesi dünyanın en güzel mekânlarından ancak tamamen unutulmuş. Buna rağmen ne kadar etkileyici olduklarını gözler önüne sermeye çalıştım. Bomonti Bira Fabrikası’nın restore edilmesi ve tekrar insanlarla buluşması bana çok büyük bir keyif veriyor. Buna çok küçük bir katkı sağladıysam ne mutlu bana.
- Fotoğraflarınıza verdiğiniz isimler o fotoğraflar için yazdığınız öykülerin başlıkları gibi...
- Doğrusu fotoğraflara isimleri veren eşim. Fotoğraflara baktığında hissettiklerini kelimelere çok güzel yansıtabiliyor.
- Sizce eski mekânların doğru şekilde restore edilip yaşatılması kültürümüze nasıl bir katkı sağlar?
- Bu mekânlar çok önemli mimarlar tarafından tasarlanmış ve tarihe meydan okuyan eserler. Bu bakımdan tarih mirasımızı devam ettirebilmek açısından bu eserlerin restore edilerek hayata döndürülmesi ve gelecek nesillere aktarılması çok büyük önem taşıyor.
- Sonraki projenizin teması belli mi?
- Sonraki projemde bir içerik değişiminden söz edebiliriz. Geçen yazdan itibaren hazırlamaya başladığım yeni projemde dış mekânlar, doğal manzaralar ve şehir dokuları temam olacak.